eğitimci değilim. yazdığım şeyler size illaki saçma gelecektir.
gelelim icat ettiğim eğitim sistemine, üç yıllık dönemlerden oluşacak.
birinci dönem- görsel eğitim (ilk 3 yıl)
eğitimin bu ilk yılları tamamen görsellikten oluşacak. ilk 5-6 sene tamamen görsel. çocuğa 1. sınıfta okumayı öğretmek dışında her şeyi göstererek öğreteceksin.
hayat bilgisi dersi tamamen hayatın kendisi olacak. bitkileri, hayvanları, binaları.. somut olan herşeyi, dokundurarak, koklatarak öğreteceksin. açıp da televizyonda belgesel veya konulu video falan izlettirerek değil.
ilk 3 sene çocuğu hep gezdireceksin. çocuk gezdiği yerlerden sonra kafasında ait olması gereken yeri belirlemiş olacak. Çiftlikleri gezdireceksin, hayvanlari doğayı bitkileri tarlaları kısaca doğayı tanımaya başlayacak. Şehrin en büyük hastanesine götürüp gezdireceksin, hastalıkları, hastane ortamını tanımaya başlayacak. Çocukları sinemaya götürüp bütün sınıfa film seyrettireceksin. Genel kültür seviyeleri artacak. yani demek istediğim derslerin çoğu okulda değil dışarda geçecek. okul denilen şey eğlence merkezi olacak çocuğun gözünde. Okulu sevmeye başlayacak, kaçmayacak, devamsızlık hakkı olmasa dahi okula gelmek isteyecek. çocuğun ailesinin yanında doğumundan itibaren geçirdiği asosyal 7 yıl yerin dibine geçmiş olacak. çocuğa hastanede onkoloji servisini gösterip ahanda sigara içerseniz bunlar gibi olursunuz dediğiniz zaman o çocuk ortaokulda lisede sigaradan yılandan kaçar gibi kaçacak.
çocuğu fabrikalara götürücen o iş ortamını gösterecen, makineleri vs tanıtacaksın, büyüyünce çoğunuz burada işçi mühendis vs olacak, şimdiden kendini hazırla diycen.
tarihi mekanları gezdiricen. gezdirirken hafif hafif ucundan eski moda tarih eğitimini vericen. çocuk osmanlının bırakabildiği topu topu 3-4 tane cami, külliye, hamam vb.. görecek, içine girecek. tarihi buralarda anlatıcan. osuruk kokusunun bok kokusuna karıştığı 60 kişilik sınıflarda değil.
çocuğu dağ başına çıkarıcan. aha da şuradaki yer ova, burası göl, şurası orman... hafif hafif coğrafya eğitimi. çocuklar sürekli hareket halinde, gezi halinde olacaklar. sınav mınav yok. Sinir yok, stres yok, mutluluk var. Çocuklar gezerken kaynaşacaklar. sosyalleşebildiği kadar sosyalleşecekler.
ikinci dönem (ikinci üç yıl):
gezerek öğrenmek bitmeyecek. eğitimin hiç bir döneminde. ancak bu sonra ki 3 yılda çocuk labaratuar ortamlarına girecek. Bütün her şeyi deneyler ile göstericen. ezber yok. çocuklar uzun uzun deney yapacaklar. fizik biyoloji kimya deneyleri. Sıvıların kaldırma kuvvetini, yerçekimi kuvvetini, kimyasal tepkimeler vs. gibi dünyanın ve yaşamın temel kanunları yasaları göstereceksin, fazla ayrıntıya girmek yok. herseyi deneyler ile göstereceksin, görsel olarak çocuk bunların mantığını kavrar ise ömrü billah unutmaz, ihtiyacı olan şeyleri her zaman bilmiş olur.
çocuklara bu dönemde matematikten bahsetmeye başlıyacaksın. ama önüne havuz işçi problemi koyarak değil. havuz benzeri bir deney aletinin başına koyarak. hız problemini yarış arabası oyuncaklarıyla yaptıracaksın. olasılığı zar attırarak, tavla oynatarak.. örnekler saçma absürd gibi geliyor ama bence bu çok normal. çünkü beyinlerimiz resmen sistemin kölesi. böyle bir eğitimi yazarken ben bile zor kabul ediyorum böyle bir dünyayı ama bunlar gayet olağan şeyler aslında.
sayısal derslerin tamamı labaratuar ortmalarında olacak. bunlar için üniversitelerin labaratuarları kullanılabilir mesela. illa labaratuar okulda olacak diye bir kaide yok.
Bu dönemde çocuğu bilgisayarla tanıştırıcan. belli bir mesai de çocuk bilgisayarı öğrenerek geçicek. tabii ki eğlenceli biçimde. çocuğu wordü exceli sıkıcı şekilde öğretmeyeceksin. şu çağda bilgisayar olmazsa olmazı insanların. çocuğa bilgisayar bilimi profesyonelce verilecek. Bu ikinci 3 sene bittiği zaman çocuk program vs geliştirebilecek yetilere sahip olacak. Bu ikinci dönemde tarih gezileri daha profesyonelce olacak. tarih anlatılarak…
dini eğitim diye birşey olmayacak. ahlaki eğitim olacak. ama osuruk kokulu sınıflarda değil. camilerde, kiliselerde, cem evlerinde, havralarda. tabi cami seçimi yapılırken kız kardeşine tecavüz eden imamların camileri seçilmeyecek. veya 9 yaşında kızın 50 küsür yaşında adamla evlenmesini caiz gören pedofililerin camileri olmayacak. Camilerde nasıl kuran kursu eğitimi veriliyorsa aynı şekilde ilkokul eğitimine uygun hale getirmek lazım ki bu ayrı mevzu.
coğrafya dersi adı üstünde coğrafya. ülke dışına geziler düzenlenecek. organizasyonlar yapılacak. ülkede olmayan coğrafi öğeler bizzat yerinde görülecek şekilde her öğrenci yurt dışında bir süre geçirecek, ve bunun masrafları devlet tarafından finanse edilecek.
kitap okuma bu ikinci dönemde dönemde aşılanacak ve her çocuk evde geçirdiği zamanın %60 ında kitap okumak zorunda bırakılacak. hikaye, roman, bilimsel yayın... en kolaydan yavaş yavaş zora doğru. bakın sınav hala yok. ama belli bir sayıda kitap okuyup bu okuduğunu kanıtlayamayan öğrenciye yıl tekrarı yaptırılabilir. çocuk için okul devam etme zorunluluğu olan bir hapishaneden çok bir tür eğlence merkezi olacak ve çocuk güle oynaya orada bulunacak.
yaz tatili diye 3 aylık bir zaman dilimi kepazeliği olmayacak. 20-25 gün tatil yeter. hadi 5 de benden olsun 1 ay tatil neye yetmezki. eğitim tüm yıla yayılacak.
sınav vs derdi zaten olmadığı için öğrenciye bu sürekli eğitim çok koymayacak. Çünkü okul zaten tatil havasında olacak. çocuğun ders çalışma zorunluluğu ezberleme zorunluluğu olmayacak zaten.
6yıl eğitimi bitirdik, üçüncü 3 yıllık ortaokul dönemine geçiyoruz.
üçüncü dönem (ortaokul dönemi) :
bolca yabancı dil eğitiminin verildiği bir 3 yıl olacak. ingilizce almanca.. kültürümüzü çok etkilediği için arapça ve farsça’da olabilir.devlet yine elini cebine atacak ve 3 aylık programlarla çocuklar yine yurt dışı gezilerine tabi tutulacak. hangi dilin eğitimi veriliyorsa onla ilgili ülkelere gönderilecek çocuklar. Çünkü şu anki sistemde 10 sene gördüğümüz İngilizceyle dahi bir yabancıyla basit bir konuşma yapabilecek düzeye ancak gelebiliyoruz, ama yurt dışında kalarak aynı seviyeye bir ayda gelebiliriz. 10 yıllık iş 1 ayda hallolmuş oldu. 3 aylık programda neler neler olmaz..
bu 3 yılda çocuklara profesyonel yetenek testlerinin bol bol yapıldığı bir dönem olacak. çocuk hangi konuda yetenekli? fen alanında mı? sosyal bilgiler alanında mı? yabancı dil alanında mı? hangi alanda yetenekliyse, çocuk da hangisine ilgi duyuyorsa o tarafa biraz daha ağırlık verilecek. ama bu yönelme süreci şimdiki gibi lise 1’den sonra eşit ağırlıkmı seçeyim sayısal mı sözel mi gibi aniden değil, yavaş yavaş olacak. hala sınav yok. sınıf geçme derdi yok. sadece çocuk hangi alana ilgi duyuyorsa o alanla ilgili şu şu sayıda kitap okuma zorunluluğu var.
dördüncü dönem:
elimizde belli bir yere kanalize olmuş çocuk var.. herhangi bir alanda bir çok bilgi birikime de sahip ve isteklerini, ilgilerini, amaçlarını gezerek belirledi kendi kafasında zaten.
mesela fen bilimine ağırlığı var. bu adamı bundan sonra bir labaratuvar teknisyeni de yapabilirsin. tıp doktoru da yapabilirsin. sağlık memuru da. mühendiste.
çocuğun fenle alakası yok ama kalemi kuvvetli. bu adamı gazeteci de yapabilirsin. yazar da. matbaa çalışanı da. avukat da. hakim de.
çocuğun yabancı dile aşırı ilgisi var. çocuğu tercüman da yapabilirsin. turizm rehberi de. ingilizce öğretmeni de..
hala sınav yok. ama ne var. hangi alana yönelmişse o alanla ilgili daha özel olarak okumakla yükümlü olduğu kitaplar var. Bakın genelden yavaş yavaş özele gidiyoruz. mesela sözel bölümler diye tabir edilen bölümlerle ilgili bir alandaysa felsefeydi, tarihti, mantıktı, psikolojiydi.. ne varsa okutucan. genç bu dönemde okula değil kütüphaneye gidiyor gibi hissedecek. ama okuduğu şeyleri gerçekten okudu mu, okuduysa anladı mı, arkadaşlarına ve öğretmenine bunun hesabını verecek. bir tür interaktif eğitim.
beşinci dönem:
üniversite yolunda bir adım daha özelleşme dönemi. yani adam şimdinin tabiriyle sözel bölüme gidecek biriyse, bunun türkçe öğretmeni mi, hukuk mu, gazetecilik mi,.. olacağı hakkında ayrıma gidilen bir 3 yıl. belirleyici olan hem çocuğun yetenekleri, hem ilgi duyduğu alan. başıboş gezen rehber öğretmenlere burada çok ama çok ihtiyaç olacak. hani şu, çocuk sınıfta kavga çıkardığı zaman odasına gidilip ''evladım bu yaptığın beni çok üzdü aslındaaa'' vari söylemleri olan ve yattığı yerden para kazanan öğretmen güruhu. bu 3 yıllık dönem format olarak şimdinin meslek liselerine benziyor gibi olacak.
her üniversitenin bir pre-üniversite alt birimi olacak. bu pre-üniversite birimleri çocuğu üniversitede okuyacağı bölümler grubuna adapte edecek mesleki eğitimi verecek. pre-üniversitelerin her biri kendi sınavını yapıyor olacak. iyi üniversite var kötü üniversite var. iyi olana girmek zor, kötü olana kolay olacak. üniversiteye giriş sınavı tamamen üniversitelere bırakılacak. her üniversitenin kendisinin yaptığı bir sınav. tabi pre-üniversite bölümünü okuma şartı olabilir. tabi burada torpilin anası ağlatılacaktır. kesin bu. torpil olayına sağlam hukuki cezalar getirilerek aşılabilir bi nebze.bunu düşünmek lazım.
üniversite eğitiminin nasıl olması gerektiğini henüz düşünmedim. ama düşünürsem şu yazdığım ilk eğitime benzer yönleri olan birşeyler çıkarabileceğimi düşünüyorum.
Sonuç olarak öğrenciler öğrenmek istedikleri bilgileri öğrenecek, işine yarayan bilgileri öğrenecek, fizikçiler mühendisler serveti fünun edebiyatının sanatçılarının özelliklerini öğrenmek yerine belki inşaat alanında betonarme üzerine çalışacak insanlar olacak. Yabancı dilde kendini geliştirip mütercim-tercümanlık yapmak isteyen biri kimyada lyman balmer serisi dalga boylarını hesaplamak zorunda kalmayacak.
uzun lafın kısası; herkes herşeyden yarım yamalak biliceğine tek bir alanda uzmanlaşıp işinin en iyisi olmaya çabalayacak. İşinde uzman kişi sayısı çoğalacak. Bu ve buna benzer sistemler, uzun vadede ülkenin gelişmesi ve kalkınmasında en büyük etken olmuştur. Çünkü ülkelerin gelişmişlik seviyesi eğitimiyle doğru orantılıdır.
ilk yazımdı bu, bir sonrakinde görüşmek üzere
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder