7 Haziran 2014 Cumartesi

.




‘’İşçi gerekirse 18 saat çalışacak’’
bir taner yıldız beyanı..

arkadaş ben vallaha billaha hak hukuk aramaktan bu konuda haklının yanında olmaktan vazgeçtim. şöyle bir husus vardır vaktinde çok güzel dile getirilmişti: bir haksızlığı savunmak illaki o haksızlığın mağduru olmayı gerektirmez. çok doğru bir laf. haksızlığa karşı olmak insani bir reflekstir çünkü vicdanı olan kendi mağdur olmasa bile haksızlık karşısında ezilen tarafın yanında olur. başka bir gün sen haksızlığa uğradığında da yanında konuyla alakasız, senin için mücadele eden vicdanlı insanları görürsün. 

bu bakış açısını ilgili mevzuya entegre edersek bir çarpıklık çıkıyor karşımıza. burada olayın mağduru olan ezilen ve senin yanlarında yer aldığın insanlar ezildiğinin farkında olmak bununla mücadele etmek bir yana seni küçümseyen senden nefret eden insanlar. 

öğrenci halinle polisten gazı jopu sen yersin ağzın burnun dağılır, işçi dediğin adam yaw komünikler eylem yapıyor başkaldırıyor sikecen bu anarşistleri der. öğrenciler mahallemizde ahlaksızlık yapıyor der. cahildir dersin onlara da gerçeği bir şekilde anlatmak lazım dersin. ancak sen sosyal medyada sağda solda bu gerçekleri anlatmak için kıçını yırtarken onlar akp mitinginde bayrak sallar. olsun dersin onlar da bizim insanımız bir gün aslında kendilerinin ezildiğini anlayacaklar dersin ama yok nafile. kızlı erkekli ahlaksız da sen olursun. entellektüel gevezelik yapan da sen olursun. baş kaldıran terörist şerefsiz de sen olursun.

akp'nin tabanı da neredeyse bu işçiler işte. bugünümüze şükür yaleppim diyerek şükreder, dinimize sahip çıkıyorlar diye de oyunu verirler. çalışmaktan ziyade modern kölelik haline gelmiş bu uygulama bu adamların zoruna gitmiyorsa benim hiç gitmiyor anasını satayım


'ayakkabılarımı çıkartayım mı sedye kirlenmesin' evet işte bu söz. tüm türkiye'nin yüreğini dağlayan bu söz var ya, işte bam teli burası. o garibim o güzel insan değersiz olduğunu bu kadar içselleştirmiş adeta bir köle olduğunu bu kadar kabullendiğini böyle dışavururken sen onlar için hayatını kazanımlarını riske atarak canla başla mücadele ediyorsun. peki sonra ne oluyor. onlar tekrar allah başbakanımızdan razı olsun diyor. kimi ise ezildiğini sömürüldüğünü anlamak için ancak ölümü tadmayı bekleyecek. 

1 Haziran 2014 Pazar

öğrencilik ve yemek yapmak




yemek yapmak ''ben beceremem ya'' denilecek kadar komplike bir olay değil. bunu gerçekten deneyip de başaramayanın zekasından şüphe ederim. kendisini bir kadından her daim daha akıllı gören hemcinslerimin iş yemek yapmaya gelince gerizekalıya bağlaması çok komik. bir soğan ya da domates doğramak ne kadar zor olabilir? kabuğunu soy, tahtaya koy, ufak ufakparçalara böl. ''pembeleşinceye kadar ne demek lan asfdhajsfha'' falan filan diyorlar bide... arkadaşlar niye hayatınızda hiç çiğ soğan görmemiş gibi davranıyorsunuz? rengi beyaz. ateşin üzerinde durdukça rengi koyulaşıyor, bu kadar basit. einstein olmak gerekmiyor ki bunun için.

önüne bir kova koysak, tuz atsak, eline de bi kaşık versek, şunu bi karıştır bakalım desek, ay ben hiç yapamam beceremem mi diyeceksiniz? tenceredeki şeyleri karıştırmak bundan zor değil. kaldı ki internet çağındayız, bin tane yemek tarifi veren site var. satır satır herşeyi ayrıntısıyla yazmışlar. iki domates, üç soğan, bir kaşık salça bilmem ne. okumanız mı yok yoksa okuduğunuzu anlamak mı zor? e videolar da var? izle öğren kardeşim. bi havalar bi tripler, sanki evde asrın buluşunu yapacak da izin vermiyorlar gibi bir kaf dağından bakmalar... ama daha iş saçma sapan bir taze fasulye yemeği yapmaya gelince topuk. hangi malzemeden ne kadar, nasıl ve ne zaman kullanacağın yazıyor, neresini anlayamıyorsun hayret ya. ''bir su bardağı su ekleyin'' mesela, harbiden de çok anlaşılmaz bir cümle değil mi?

seneye üniversiyeye baslayacaz, essek kadar adam olduk, hayatinizin bundan sonraki kisminda yemekleri annemiz yapmayacak. yemek yapmak gercekten cok kolay ve bunu hepimiz öğrenmeliyiz.